Nergis Erdoğan: "Tabip Odaları organizasyonda masada yer almalıydı"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

İstanbul Tabip Odası Başkanı Nergis Erdoğan ile İTO’nun 9 Şubat’ta yaptığı basın açıklaması üzerinden depremin ardından bölgedeki sağlık hizmetlerinin durumunu konuştuk.

Hatay, Fotoğraf: AA

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Ömer Madra: İstanbul Tabip Odası Başkanı Nergis Erdoğan’la beraberiz. Hoşgeldiniz.

Nergis Erdoğan: Merhabalar, günaydın.

Ö.M.: Dün önemli açıklamalar geldi İTO’dan. Onların bir kısmını da paylaşma imkânı bulmaya çalıştık radyomuzda. Genel durum nedir? Bize biraz bilgi verirseniz çok seviniriz.

N.E.: Durum hiç parlak değil. Organizasyonda çok önemli eksiklikler var. Sahadan gelen haberlerden biliyoruz bunu. İstanbul Tabip Odası olarak neler yapmaya çalıştığımızdan söz edeyim bir parça. İlk gün web sitemizden gönüllü hekim kabulüne başladık. Bu uygulama hakikaten meslektaşlarımızın çalışma konusundaki isteğini ve özverisini gösterdi. Üç gün içinde 1200 hekime ulaştık. İlk gün bu sayı 300 civarındaydı. Yaptığımız bir başka iş İl Sağlık Müdürlüğü’nü aramak oldu. İl Sağlık Müdürüyle bizzat görüştüm. Her türlü desteğe hazır olduğumuzu ilettim. Kendisi bana bir koordinatör ismi verdi. Onunla görüştüm ve onunla bu hekimleri paylaştım. Daha sonra neler yapabileceğimizi aramızda konuştuk. Ertesi gün tıbbi malzeme ve konteyner alımı için bir yardım bağış kampanyası açmaya karar verdik. Meslektaşlarımıza destek amaçlı. Daha sonra gerekirse halk tarafından da kullanılabilecekti. İlk etapta bölgeye gitmek istemedik çünkü arama kurtarma hizmetlerinin ön planda olması gerekiyordu. Nitekim ulaşımda da çok büyük güçlükler yaşandı. Engel olmamak önemliydi ve biz ancak dört karavanla arkadaşlarımızı bir kısım malzemeyle yola çıkardık.

Biz bu arada daha yakından ilgilenebilmek amacıyla Hatay ve Adıyaman tabip odalarını kendimize kardeş tabip odası olarak kabul ettik. Aynı zamanda gördüğümüz aksaklıklar karşısında bir açıklaması yapma ihtiyacı hissettik ve dün bir basın açıklamamız oldu.

Ö.M.: Evet, onu da özellikle konuşmak istiyoruz. Üzerinde pek durulmayan çok önemli noktaları dile getiriyorsunuz. Mesela bölgede sağlık hizmetlerinin önündeki en önemli engelin enkazın kaldırılamaması olduğunu, ülkedeki inşaat ve madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını, iş makinelerinin ve operatörlerin bölgeye sevk edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz.

N.E.: Vurgulamak istediğimiz birkaç nokta vardı. Birisi söz ettiğiniz gibi enkazın kaldırılması önceliği. İkincisi, il sağlık müdürlükleriyle, sağlık bakanlığıyla işbirliği dileğimiz. Orada karar verici mekanizmalarda olmak isterdik. Bu depremlerde yani doğal afetlerde en önemli şey. Tıpkı koruyucu hekimlik gibi. Önleyici önlemler yani önce zarar vermeme, hazırlık aşamaları. Ama ne yazık ki bu aşamaları çoktan geçmiş durumdayız. Çünkü yerbilimcilerin uyarmasına rağmen olayın büyüklüğü ortada.

Organizasyonda biz de o masalarda olmalıydık ve afet gerçekleştikten sonra da o masalarda olmalıyız. Biz oraya yardım götürmek istiyoruz. Tıbbi malzeme göndermek istediğimizde karşımıza AFAD gibi, valilikten izin gibi engeller çıkıyor. Bunların olmaması gerekiyor. Hekim görevlendirme konusunda yetkili değiliz.

Ö.M.: Bir de bana önemli görünen bir başka şey var açıklamanızda. Yetkililerin, “özgürlükler ve hakların da kısıtlanmasını gerektiren OHAL ilanı, siyasi ve maksadını aşan bir uygulamadır” diyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız?

N.E.: Sadece afet ilanı yeterliydi. Onun dışında özgürlüklerin kısıtlanmasını, gelen giden insanların, haberlerin kısıtlamalara uğramasını getiren böyle bir yasanın ne anlamı var? Hem de üç ay süreyle. Bu son derece yersiz ve maksadını aşan bir uygulama.

Ö.M.: OHAL şimdi kabul edildi. Bundan sonra nasıl hareket edilecek?

N.E.: Evet, bundan sonra tabii ki orada güvenlik önlemleri tırnak içinde çok artacak. Yani giriş çıkışlar ve haber meselesi çok sorunlu olacak. Şeffaflık olmayınca çözümler de elbette engellenmiş olacak. Oysa biz bir an önce çözümden yanayız. Çünkü sahadan gelen haberler tıbbi hizmetin çok vahim durumda olduğunu gösteriyor. Hatta ilk iki gün cerrah arkadaşlarımız elektrik olmadığı için gidip orada oturduklarını söylediler. Dün bir arkadaşım arayıp12 tane çadır olduğunu söyledi. Organizasyon o kadar kötü ki, “hocam birer çadırı bize bıraksalar beş altı kişiyle biz rahatlıkla işleri döndürebiliriz” diyorlar. Türk Tabipleri Birliği 1500 hekimin ismini Sağlık Bakanlığı’na verdi. Oralarda biz işin içinde olsak her türlü sağlık hizmetini daha organize biçimde yönlendirebiliriz, yönetebiliriz. Yeter ki yetki verilsin. Hem tıbbi malzeme açısından hem insan gücü açısından elimizde yeterli malzeme var.

Depremde en kötü şeylerden biri dağıtımın gerçekten çok kötü olması. İlk günlerde insanlar büyük bir hevesle koşuyorlar ama bu çok uzun soluklu bir mücadele. Muhtemelen yıllara yayılacak bir onarım süreci. O yüzden bu işleri uzun vadeli olarak tabip odalarını da işin içine alarak yönetmeliler. Yapılması gereken bütün açıklığıyla sorunların ortaya konması, paylaşılması destek aranması. Afet ve acil hizmet, müdahale yönetmeliği var, orada da söz ediyor. Orada “bakanlık, kurum ve kuruluşlar ve destek çözüm ortakları” diye bir ibare var.

Özdeş Özbay: Kurum ve kuruluşlar sayılıyor mu? Mesela odalar bu kurumlar arasında geçiyor mu mevzuatta?

N.E.: Geçmiyor gördüğüm kadarıyla. Destek çözüm ortakları gibi de görünmüyorlar ne yazık ki. Görünmeseler bile destek çözüm ortağı diye davet edilmeliyiz ki biz bunu büyük bir iyi niyetle ilk günden öne sürdük. Ayrıca ben birkaç defa da koordinatörlere mesajlar attım. “Biz hazırız” dedim. Liste gönderdik. Oradan görevlendirmeler de yapıldı. Demek ki bu mekanizma işletilse onlar açısından da daha rahatlatıcı bir süreç olacaktı. Bu, bindiğin dalı kesmeye benziyor. Her gün birkaç yüz, üç yüz, beş yüz insan müracaat ediyor bize gönüllü olmak için.

Ö.M.: Ve bununla ilgili devlet tarafında bir koordinasyon yetersizliği açıkça görülüyor değil mi?

N.E.: Kesinlikle. Hiç şüphesiz sahadan gelen haberlerin en önemli nedeni koordinasyonsuzluk. Sahra hastaneleri dün itibarıyla yeni kurulmaya başlandı. Diğer çadır hastanelerde de büyük bir organizasyon eksikliği var. Örneğin ortopediste çok ihtiyaç var. Bir grup ortopedist gayet iyi çalışırken o çadır hastanelerde başka bir kasabaya gönderilmişler ve, “biz burada oturuyoruz, işe yaramıyoruz” diyorlar. Örneğin Hatay'ın merkezinde çok daha işe yarayabileceklerken başka bir yere gönderiliyorlar ve orada alet, edevat, olanak olmadığından çalışamıyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yarın bin kişi için bir gemi ve bir feribot gönderecek. Deniz Kuvvetleri de sanıyorum bir gemi gönderecek. Buralar deniz yoluyla ulaşılabilecek yerler. Özellikle Hatay. Bu insanlar bir an önce oradan çıkarılıp bu tarafa getirilmeliler.

Ö.M.: Evet yani dün yapılan çeşitli haberlerde de bu organizasyon eksikliğinin net olarak görüldüğü bazı örnekler vardı. Kemal Kılıçdaroğlu da afet bölgesinden yaptığı paylaşımda, “Halkımızın hâlini yerinde gördüm. Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum” diyor. “Çöküş tam da sistematik. Rant siyasetinin sonucudur,” diyor ve Erdoğan'la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağını ifade ediyor. Doktorların durumu nedir?

N.E.: Doktorların durumu vahim. Bir de hava şartları çok kötü. Elbistan'da hava sıcaklığının -15 derece olduğu söylendi bugün.

Ö.M.: Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı hesaplamalara göre bütün dünyada, Suriye'dekilerle beraber 23 milyona yakın insanın çeşitli derecelerde bu afetten etkileneceği gibi dehşet verici rakamlar veriliyor.

N.E.: Dünya Sağlık Örgütü üçüncü derece yani en yüksek seviye afet ilan etti.

Ö.Ö.: Bu pratikte ne anlama geliyor? Özellikle deprem bölgesindeki sağlık çalışanları açısından.

N.E.: En üst düzeyde organizasyon, en geniş organizasyon, en aktif biçimde mücadele anlamına geliyor. Uluslararası örgütler de el attı işe. Dünya Gıda Programı sıcak gıda tedariği için bölgeye tırlarını gönderdi.

Ö.Ö.: 1999 depreminden sonra da benzer sorunlar yaşandı. O dönem de sivil toplumun başlangıçta yine engellenmeye çalışıldığından söz ediliyordu. Fakat bir şekilde sivil toplum çok daha güçlü bir şekilde müdahalede bulunabilmişti. Bu sefer neden sivil toplum 99’daki gibi müdahalede bulunamadı? Sizce burada sorun nerede?

N.E.: Yani sorun bir parça uzaklık oldu tabii. Ayrıca bölgenin çok geniş olması. Hâla ulaşılamayan yerler var. Üçüncüsü bu işin sadece AFAD'la sınırlanmış olması. Karşımıza engeller çıkarıldı. Bir sürü insan alana sokulmadı, izinler istendi. Burada sivil itaatsizlik yapmak gerekiyor. Çünkü olay bunu gerektiriyor. Yani organizasyon yapamıyorsanız bırakın birlikte olalım.

Ö.M.: Evet, sizin açıklamanızda “inşaat ve madencilik faaliyetlerinin durdurulup tüm ekiplerin bölgeye sevk edilmesi” talebi de önem taşıyor. Çünkü adları çok geçen bu inşaat firmalarının hala bazı inşaat işlerini devam ettirdiklerini oysa bütün bu ellerindeki araç gereci oraya nakletmelerinin birinci derecede önem taşıyan bir mesele olduğu söylenebilirdi ama bu yapılmadı. Hatta avukatların toplu olarak bütün inşaatçıların yurt dışına çıkmalarının yasaklanması gibi bir talebi de vardı. Avukatlar binlerce kişinin ölümüne sebep olan binaların müteahhitleriyle belediye yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve avukat Cesim Parlak, “bu kişiler hakkında derhal yurt dışına çıkış yasağı konmalı” demiş.

N.E.: Son derece haklılar Ömer Bey. Çünkü bize gelen meslektaş kayıpları var biliyorsunuz. Şu ana kadar sayı 13-15 gibi ama daha artacaktır. Bunlar mesela dört yıllık binada oturan hem de şehrin en mutena yerinde kaybedilen meslektaşımız. Altı aylık binaların oturulamayacak hale geldiğinden söz ediliyor. Sahilde devlet hastanesinin çökmesi sonucunda hâla enkazdan çıkarılamayan yakınlarımız var. Sadece üniversite hastanesi ayakta.

Ö.M.: Evet, Nergis Hanım çok teşekkür ederiz bilgiler için.

N.E.: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar diliyorum size.